Türkiye’de Erkek Sığınma Evlerinin Tarihi: Geçmişin Bugüne Etkisi
Geçmiş, bugünü anlamak için bir pusuladır; tarihsel olayları ve toplumsal dönüşümleri incelediğimizde, geleceğe dair önemli ipuçları bulabiliriz. Türkiye’de erkek sığınma evlerinin sayısının sınırlı olması, toplumsal yapıyı, cinsiyet rollerini ve aile içindeki güç dinamiklerini anlamak açısından dikkat çekici bir örnek teşkil eder. Bu yazı, erkek sığınma evlerinin tarihsel gelişimini ele alarak, toplumsal değişimlerin ve dönüşümlerin izlerini sürmeyi amaçlamaktadır. Tarih, her ne kadar geçmişin bir yansıması olsa da, bugünün toplumsal yapısını anlamamızda en önemli araçlardan biridir.
Erken Dönem ve Toplumsal Cinsiyet Rolleri: Geleneksel Aile Yapısı
Türkiye’de erkek sığınma evlerinin sayısının az olmasının kökeni, büyük ölçüde geleneksel aile yapısına ve toplumsal cinsiyet rollerine dayanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet dönemi Türkiye’sine kadar, erkeklerin ailedeki rolü genellikle “güçlü” ve “koruyucu” olarak tanımlanmıştı. Ailenin reisi olarak kabul edilen erkek, aynı zamanda evin ekonomik ve toplumsal denetimini elinde bulunduruyordu. Bu yapıda, erkeklerin duygusal ve fiziksel şiddet gibi sorunlarla karşılaştığı durumlar genellikle göz ardı ediliyordu.
Osmanlı döneminde, sığınma evlerinin varlığı daha çok kadınlar ve çocuklar için geçerliydi. Erkeklerin benzer bir desteğe ihtiyaç duyup duymadığı tartışılmıyordu. Ailenin bir parçası olan erkekler için toplumsal destek sistemleri yoktu ve bu durum, Cumhuriyet dönemi ile birlikte değişmedi.
Cumhuriyet’in İlk Yılları: Modernleşme ve Aile Yapısı
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Türkiye’deki toplumsal yapıda köklü değişiklikler yaşanmaya başlasa da, toplumsal cinsiyet rolleri konusunda büyük bir dönüşüm hemen gerçekleşmedi. 1930’lar ve 1940’lar, Türkiye’nin modernleşme sürecinin en yoğun olduğu yıllardı. Ancak, bu süreçte bile erkeklerin aile içindeki konumu hala otoriter ve koruyucu olarak kalmaya devam etti. Aile içi şiddet, erkeğin egemenliğini sarsan bir durum olarak görülmüyor ve toplumda bu tür olayların yaşandığına dair pek bir farkındalık yoktu.
Erkekler için bir sığınma evi düşüncesi, bu dönemde henüz toplumda yer bulmamıştı. Aksine, erkeklerin duygusal ya da fiziksel açıdan zor durumda olduklarında, güçlü bir aile yapısı ve sosyal yapıdan destek alabilecekleri algısı baskındı. Çoğu erkek için, sığınma evi kavramı henüz bir gereklilik olarak görülmüyordu.
1980’ler ve 1990’lar: Toplumsal Dönüşüm ve Farkındalık
1980’ler, Türkiye’de toplumsal yapının büyük bir dönüşüm geçirdiği yıllardır. Ekonomik değişiklikler, kentleşme, kadın hakları hareketinin yükselmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularında artan farkındalık, erkeklerin de duygusal ve psikolojik destek ihtiyacı duyabileceğini gözler önüne sermeye başladı. Bu yıllarda, kadın sığınma evlerinin sayısının arttığı gözlemlenmişti, fakat erkeklerin benzer bir desteğe ihtiyaç duyup duymadığı hâlâ sorgulanıyordu.
1990’lı yıllarda, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve aile içi şiddet konularında yapılan çalışmalar, erkeklerin de bazen şiddet mağduru olabileceğini ortaya koymaya başladı. Ancak, bu konuda toplumsal bir değişim yaşanması daha uzun bir süre aldı. 1990’larda erkeklerin de sığınma evlerine ihtiyaç duyabileceği fikri yavaş yavaş kabul görmeye başlasa da, resmi anlamda böyle bir yapı kurma çabaları çok sınırlıydı.
2000’ler ve Sonrası: Erkek Sığınma Evleri ve Toplumsal Farkındalık
2000’li yıllara gelindiğinde, erkeklerin de şiddet mağduru olabileceği fikri daha yaygın bir hale geldi. 2005 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, erkeklerin de sığınma evlerinden faydalanabilmesi için çalışmalar başlattı. Ancak bu çalışmalar, hem yasal hem de toplumsal anlamda uzun bir yol kat edilmesi gerektiğini gösterdi. 2000’li yılların sonlarına doğru, bazı illerde erkekler için sığınma evlerinin kurulması gündeme geldi, fakat bunlar hala çok sınırlı sayıda ve yalnızca büyük şehirlerde mevcuttu.
Türkiye’deki ilk erkek sığınma evi, 2011 yılında İstanbul’da açıldı. Bu, erkeklerin şiddet gördüklerinde sığınabileceği bir yerin resmi olarak varlığını gösteren önemli bir dönüm noktasıydı. Bu tarihten sonra, bazı illerde erkek sığınma evlerinin sayısı arttı, ancak genel olarak bu tür yerler hâlâ yeterli düzeyde değildi.
Erkek Sığınma Evlerinin Sayısı ve Mevcut Durum
Günümüzde Türkiye’de erkekler için hizmet veren sığınma evlerinin sayısı oldukça sınırlıdır. 2020 verilerine göre, Türkiye genelinde birkaç ilde erkek sığınma evleri bulunmakta, ancak toplamda bu sayı, kadın sığınma evleriyle kıyaslandığında çok daha düşüktür. 2021 itibariyle erkek sığınma evlerinin sayısının 15 civarında olduğu belirtilmektedir. Bu, erkeklerin de aile içi şiddet mağduru olabileceğini gösteren önemli bir gelişmedir, ancak sığınma evlerinin sayısı ve kapasiteleri hâlâ yetersizdir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda ilerleme kaydedilmiş olsa da, erkeklerin duygusal ve psikolojik destek alabilecekleri sığınma evlerinin yaygınlaşması hâlâ engellenen bir sorundur. Bu, toplumsal cinsiyet normlarının ve beklentilerinin derinlemesine incelenmesi gerektiğini gösteriyor. Erkeklerin şiddet mağduru olarak görülmesi ve bunun normalleşmesi için daha fazla farkındalık ve toplumsal destek gereklidir.
Geçmişten Günümüze: Erkeğin Sığınma Evinde Bir Yeri Var mı?
Tarihin her döneminde erkeklerin sığınma evlerine ihtiyaç duyup duymadıkları sorusu, toplumsal yapının ve cinsiyet rollerinin bir yansımasıdır. Geçmişte, erkeklerin sadece güçlü ve koruyucu olarak var olduğu kabul edilirken, bugün erkeklerin de şiddet mağduru olabilecekleri ve buna uygun bir desteğe ihtiyaç duyabilecekleri daha fazla kabul görmektedir.
Ancak, bu dönüşüm hâlâ eksiktir. Erkeklerin toplumsal baskılar nedeniyle duygusal ve psikolojik açıdan yardıma başvurması zor olabilir. Erkek sığınma evlerinin sayısının artması, bu sorunun çözülmesine yardımcı olabilir. Fakat bu, sadece fiziksel barınma sağlamaktan öte, erkeklerin de toplumda duygusal ihtiyaçlarıyla yüzleşebileceği bir alan yaratılmasını gerektirir.
Bugün, geçmişin toplumsal cinsiyet rollerinden daha farklı bir yaklaşım benimsemenin zamanı geldi. Geçmişin izlerini göz önünde bulundurarak, erkeklerin de kendi yerini bulabileceği, şiddet ve baskıya uğradıklarında destek alabileceği bir toplum yaratmak hepimizin sorumluluğudur. Bu soruyu, hep birlikte düşünmeye değer: Gelecekte erkek sığınma evlerinin sayısı yeterli olacak mı, yoksa toplumsal cinsiyet eşitliğini savunurken erkeklerin ihtiyaçlarını göz ardı mı edeceğiz?